Röportajlar,

GETAT Artık Emin Ellerde

GETAT Artık Emin Ellerde

Hikmet Ağacı olarak Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Abdulkadir Kaya ile Geleneksel ve Tamamalayıcı Tedavilere (GETAT) dair röportaj gerçekleştirdik. Ricamızı geri çevirmediğinden ve bu verimli röportajı gerçekleştirdiğinden dolayı Hikmet Ağacı olarak kendisine teşekkür ediyoruz.

Türkiye’de GETAT’ın geleceğini nasıl öngörüyorsunuz?

2014 yılında Türkiye’de ve bütün dünyada milat sayılacak bir yönetmelik oldu. 2014’te “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tedaviler Yönetmeliği” çıktı. Önceden 2008’de ve 2011’de akupunktur ve benzeri konularla ilgili yönetmelikler vardı. Ancak ilk defa Türkiye’de çıkarılan bu yönetmelik bir milat niteliğindedir. Yönetmelikten daha önce Sağlık Bakanlığı’nın nasıl ki Halk Sağlığı Daire Başkanlığı gibi Sağlık Hizmetleri Daire Başkanlığı varsa bunun gibi “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tedaviler Daire Başkanlığı” diye daire başkanlığı açıldı. Bu daire başkanlığı bu işin Sağlık Bakanlığı’na bağlı olduğu, tabir-i caizse yetkisi olmayan, hatta bu konuda eğitimi olmayan, bir şekilde bilgisi olmayan yetkisiz kişilerin de bu konu ile ilgili kurs vermelerini, eğitim vermelerini, kitap yazmalarını, belki fikir üretmelerini veya hasta bakmalarını engellemiş oldu. Bugün merdiven altında bu işler yapılıyor mu? Kesinlikle yapılıyor. Ancak yönetmelik ile bütün GETAT uygulamalarının sadece hekim gözetiminde ya da sağlık personeli ile beraber yapılacağı netleştirilmiş oldu. Ayrıca diş hekimleri kendi alanlarında bu uygulamalardan bazılarını yapabilirler. Hipnoterapi, sülük terapi örnek verilebilir. Klinik psikologlar da hipnoterapi yöntemini kullanabilirler.

Getat, yönetmelik ile artık hekimlerin, fakültelerin, üniversitelerin, tıp fakültelerinin, bakanlığın kontrolüne geçmiş oldu.

Onun haricinde yönetmelik ile bu işin merdiven altı yapılması net bir şekilde yasaklandı. 2014’te kalsa dahi bu aslında GETAT’ın geleceğini gösteren en önemli şeydi. Bu vesileyle GETAT artık hekimlerin, fakültelerin, üniversitelerin, tıp fakültelerinin, bakanlığın kontrolüne geçmiş oldu.

Bununla ilgili eğitimler düzenlendi. Bazı üniversiteler ihtisaslaşma programları -ki bizim üniversitemiz de öyle- yapmaya başladı. Böylelikle GETAT Türkiye’de hekim camiası tarafından tanınmaya ve bilinmeye başladı. Dolayısıyla güçlü bir yönetmelik olunca ve bir daire başkanlığı olunca, sırtını çok güçlü bir yere yaslamış oldu. GETAT’ın geleceğinin de bu açıdan sıkıntılı olacağını düşünmüyorum. Bu konu ile ilgili Türkiye’de birden fazla branş ilgileniyor ama sıklıkla Türkiye’de aile hekimleri, aile hekimliği akademisyenleri bu işlerle ilgilenmekle beraber kadın doğumdan çocuk doktoruna, anestezi uzmanından fizik tedavi uzmanına kadar hemen hemen tüm branşlardan hekimler ilgilenmektedir.

Sizce GETAT, modern ve güvenilir kaynak seviyesine ulaşır mı?

Bu sorunun aslında iki cevabı var. Birincisi ulaştı mı? Hiçbir zaman hiçbir konu nihayetinde en son bilgi düzeyine ulaşamaz. Çünkü bilgi her yıl -özellikle bilimsel bilgi- hep tazelenmek hep yenilenmek hep kendini daha iyiye götürmek durumundadır. Bu GETAT için de geçerli. Ama bilgi kaynakları ulaşır mı? Tabii ulaşır. Bu konuda Türkiye’de ilginç bir şey var, ilk soruda da bahsettiğim daire başkanlığının kurulması ile beraber bu konuda eğitimler verilmeye başlandı. Türkiye genelinde biz neredeyse yüzlerce hekime eğitimler verdik. Yaklaşık 15-20 tane eğitim merkezi, yüzlerce ünite ve tedavi merkezleri, bununla beraber birçok kurslar düzenlendi, birçok hekim bu konuda bilgi aldı. Çok daha önemli olan ise bu konuyla ilgili etik kurulları kuruldu. Daha önce tıp bilimiyle ilgilenen hocalarımız bu konuyla ilgisi olmayınca etik kurulu da yeterince çalışmaya destek veremeyebilirdi ya da o konuyla ilgili bilgisi olmayabilirdi. GETAT etik kurulu kurulunca bu sefer GETAT ile ilgili örneğin “Hipnozun şuna faydası ya da şu hayvan deneyinde şu tedavinin kullanılması” gibi GETAT etik kuruluna başvurmak durumumu oluştu. Dolayısıyla yayınlar da daha kaliteli daha önü açılır bir hale geldi. Bu yayınlar arttıkça kaynak seviyeleri de artacak. Bununla ilgili kitaplar olmakla beraber özellikle bence en kıymetli olan şey, bilimsel yayınlardır.

Bir anabilim dalının -ki GETAT bir anabilim dalı değil ki olmasına da gerek yok- ama bir anabilim dalının ayakta kalması üç sacayağına bağlıdır. Malum sacayağı derken hangi ayağı çekerseniz sehpa veya sac yere düşer. Sac ayağının birisi, bu konuyla ilgili anabilim dallarıdır. İkincisi dergilerdir. Üçüncüsü de bununla ilgili akademisyenler ve derneklerdir. Üç sacayağından birincisi, dernek var mı? Bir sürü GETAT dernekleri kuruldu. Özellikle tıp doktorlarının olduğu GETAT dernekleri çok kıymetlidir ki bu dernekler Türkiye’de kongreler, sempozyumlar düzenledi. Bununla beraber anabilim dalları yok anabilim dalları kadar hoca GETAT’a önem veriyor ve bununla ilgili çalışıyorlar. Bir diğeri de dergi demiştim. Türkiye’de bununla ilgili birçok dergi var. Örneğin ülkede en fazla yayın çıkaran yayınevlerinden olan Türkiye Klinikleri’nin GETAT dergisi var. Yine özel sayılarıyla Türkiye Klinikleri aile hekimliği alanında birinci basamakta GETAT tedavileri gibi özel sayılar çıkardılar.

Düzce Üniversite’sinde GETAT merkezimizin “International Journal of Traditional and Complementary Medicine Research” adında Dergi Park’ta yayın yapmakta olan dergisi vardır. Bu dergimiz de GETAT alanında yaklaşık 3 yıla yakındır yayın yapmakta ve birçok güzel çalışma orada yayınlanmaktadır. Konumuza geri döndüğümüzde kaynak seviyesi sadece kitap olarak anlaşılmamalıdır. Canlı bir kaynak olmalıdır. Bu ne demektir? Sürekli değiştirilebilir ve üstüne konulabilir olmasıdır. Örneğin bir konuyla ilgili defalarca yayın yapıldı diyelim. “Migrende Hacamat” konusunu varsayalım. Siz bir yayın yaptınız ve bütün hastalarınız şifa buldu. Başkası yapınca hiçbir hasta şifa bulmadı. Bu durumda hangi birisine bakacağız? Bunların çok da önemi yok. Bunlar randomize kontrollü çalışmaysa tabii kıymetli ama bizim için daha kıymetli olan yüzlerce binlerce hastanın bir araya getirildiği meta-analizler ve sistemik derlemelerdir. Bunlar çok daha kıymetlidir. Türkiye’de ve dünyada migren ile ilgili meta-analizi var.

Düzce Üniversite’sinin GETAT merkezine bağlı derginin yeni sayısında “Kupa Tedavisinin Bilimsel Dayanakları” diye ben ve iki meslektaşımla beraber kısa bir review çıkarttık. Hatta İngilizce de yayınlamayı düşünüyoruz. Aynı zamanda Türkiye Klinikleri Aile Hekimliği dergisinin özel sayısında yine GETAT ile ilgili bir sayı çıktı ve yine kupa terapi hakkında detaylı bilgi yazmış olduk. Yayının ismi de “Cupping Therapy and Scientific Basics”, Türkçesi ile “Kupa Terapisi ve Bilimsel Temelleri”dir. Güzel kaynaklar mevcut. Yapılan meta-analizler, in vivo ve in vitro çalışmalardan söz edebiliriz. Bunlar ne anlama geliyor? Yeterli kaynak olmasa da iyi gelişen bir kaynakçamız var. İyiye doğru da gittiğini düşünüyorum. Gittikçe de artacak. Bunlar bir süre sonra kitap haline gelecek. Belki textbook haline gelebilir.

GETAT tedavileri arasında en etkili bulduğunuz tedavi yöntemi nedir?

En bilimsel tedavi yöntemi olarak akupunkturu görmekteyim. Akupunkturun tek handikabı ise tedavinin uzun sürmesidir.

Bu konuda iki şeyden bahsedebilirim. Birincisi benim eğitimini almadığım akupunktur. Çünkü dünyada en bilimsel olan geleneksel tedavi yöntemlerinden biri de akupunkturdur. Örneğin akupunkturu Google Scholar’a yazdığımızda 690.000 adet sonuç karşımıza çıkar. Bu konuda yazılmış 690.000 yazı var demektir. Bizim en önemli yayın tarama programımız olan PubMed’de ise akupunktur yazdığımızda 40.000 sonuca ulaşırız. Bu yüzden en bilimsel tedavi yöntemi olarak akupunkturu görmekteyim. Akupunkturun tek handikabı ise tedavinin uzun sürmesidir. 20-30 seansa kadar ulaşabiliyor. Tedrici ancak güzel iyileşme sağlıyor. Migren ve infertilitede etkili sonuçlar ortaya koyuyor.

Bir diğer yöntem için de çok genç diyebiliriz. Malum GETAT yöntemlerinden bahsedince geleneksel yöntemler desek de aslında geleneksel olmayan yöntem de var. Ozon terapi de bu yöntemlerden biri. Ozonun buluşu çok yakın tarihlere dayanıyor. Ozon 120 yıllık geçmişe sahip. Ozon şu an özellikle immünomodülasyon açısından birçok romatolojik hastalıklarda, yara iyileştirmede, kronik ağrıda ve buna benzer birçok rahatsızlıkta kullanılan çok etkili bir yöntem.

Kupa tedavisi ise çok geniş tedavi aralığına sahip bir tedavi yöntemidir. Hastaların mizacına, şikayetine, yaşına ve tanısına göre değişir. Genelde genel iyilik hali için yapılır. Örneğin kendimi iyi hissetmeme rağmen kupa yaptım diyelim. Sonrasında yine iyi hissediyorum. Dolayısıyla ben kupa etkisizdir diyemem. Ozon da böyle. Ozonu genel iyilik hali için yapan çok kişi var. “Hocam çok bir faydasını etkisini görmedim? Çünkü sağlıklıydın zaten. Faydasını muhakkak görmüşsündür ama gözle görülecek şekilde değil.”

GETAT’ın en büyük dezavantajı ve avantajı nedir?

GETAT’ın en büyük dezavantajı yeterli çalışılmış ve yeterli bilimsel destek almamış olmasıdır. Bu konuda yapılmış çalışmalar olmakla beraber bilimsel anlamda az çalışma var. Piyasada belki binlerce kitap olabilir. Binlerce kitaba binlerce hekim nasıl ulaşacak? Online ortamda, dergi ortamında, uluslararası yapılmış dergilerdeki yayınlara ihtiyaç var. Ben migren konusunda meta-analiz yapacaksam, akupunkturun veya kupanın etkisine bakacaksam, kitaplara ulaşmam zor. Ama online ortamda dergi, bilimsel çalışma bulduğumda bu benim işime yarayacak. Bu gerçek bilimsel bilgi olacak. Tabii kitaplardaki bilgiler ayrı derlenmiş ama ulaşabilirlik açısından çok daha kıymetli olan online eğitimler veya online bilgilerdir. Bu bir dezavantaj. Ama bu dezavantaj bir kader değil, avantaja çevrilebilir. Bakir bir alan. Birçok kişi bu konuda çalışma yapıyor.

Bence en büyük avantajı ise ciddi yan etkisinin olmamasıdır. Örneğin bir kupa terapisi, bir eğitimli doktor tarafından yapılırsa -hastayı enfekte etmezse ya da derin kesiler atmazsa- neredeyse sıfıra yakın yan etkiye sahiptir.

Peki doğal kürler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bitkisel tedaviler her ne kadar bir hastalığa iyi gelirse de karaciğer ve böbrek yükünü çok artırdığını, böbrek ve karaciğer yetmezliğine sebep olduğunu biliyoruz. Kendi öz hastam, genç bir çocuk, ailesi tüketirken o da tüketiyor, karaciğer yetmezliği ile nakle ihtiyaç duyuyor. Fitoterapi eğitimli doktor tarafından uygun dozlarda yapılırsa, bu dozlar defalarca çalışılmışsa hem hayvan deneyleriyle hem insan çalışmalarıyla, o zaman niye olmasın? Ama bir aktarın bu dozu tutturabilmesi için öncelikle bu konuda bilimsel bilgiye sahip olması lazım, okuması lazım. Bu tarz tedavilerin kapsül haline gelmiş ve tarım bakanlığından değil de sağlık bakanlığından endikasyon almış hale gelmiş olması çok önemlidir. Bu şekilde bilinen ürünler var. Çörekotu bunlardan birisi ve eczanelerde bulunmaktadır.

Tıbbi açıdan yeterli bilgiye sahip olmadığımız supplementleri hastalara önerirken çok dikkatli olmamız lazım. Maalesef bu konuda karaciğer-böbrek yetmezliği açısından daha elverişli olan hastalar, kanser hastalarıdır. Bu tarz ilaçları en çok onlar kullanıyor. Bu yüzden bu işin eğitimini almış hekimler tarafından iyice düşünülerek, hasta seçimini iyi yaparak, uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Onun haricinde diğer uygulamaların çok ciddi bir yan etkisi bulunmaz. Ayrıca sülük konusunda kanamaya çok dikkat etmek lazım. Ozonda dikkat edilmesi gereken birkaç kontrendikasyon var. Onun haricinde geleneksel tedavilerin çok ciddi yan etkileri olduğunu düşünmüyorum. Ama bu durum hastaya göre değişebilir.

Sizce GETAT’ta çığır açacak adım ne olur?

Aslında bu sorunuzun cevabı 2014 yılında verildi. Çünkü yönetmelik gerçekten dünya çapında bir çığırdı. Yok böyle bir şey! Bir bakanlık bunu alacak, tanıyacak, bununla ilgili çalışmalar, kongreler, düzenlemeler, bilimsel kurullar oluşturacak, hekimlerin ne yapabileceği ne yapamayacağı, sertifikasyon eğitimleri vs. derken bu çığır zaten açılmış oldu. Tabii ki bununla ilgili daha fazla hekimin bu işi merak edip öğrenmesi farklı bir çığır olacaktır.

Düzce Üniversitesi GETAT merkezi olarak klinik ve bilimsel kapsamda ne çalışmalar yapıyorsunuz?

Biz burada yaklaşık 10 alanda aktif olarak tedavi uyguluyoruz. Bir bilimin sacayağının neler olduğunu söyledim. Bu merkezde ilgilenen kişilerin hekim olduğunu, özellikle öğretim üyesi olduğunu söyledik. Aynı zamanda bununla beraber güçlü bir ekibin olduğu ve dergimizin olduğunu söyledim. Yine üniversitenin ihtisaslaşma alanı olduğu için üniversitenin ayrıca çok ciddi destek verdiğini biliyoruz. Bir diğer açıdan bu merkezin altında bitkisel ekstraktların, bilimsel çalışmaların yapılabileceği çok ciddi bir laboratuvarın olduğunu biliyoruz. Merkezin üst katı ise faz 1 çalışma merkezi ruhsatı almış ender yerlerdendir. Yani bir ilacın ilk halinden ilaç haline gelmesine kadar, piyasaya çıkana kadar olan süreç burada yürütülebilir.

Bize vakit ayırdığınız için minnettarız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir